Andrzej Dragan'dan Muhteşem Portreler
Andrzej Dragan genç kuşak diye niteleyebileceğimiz fotoğrafçılardan yalnızca biri. Onu diğerlerinden ayıran noktası “Dragan Effect” kavramını bizlere armağan etmiş olması diyebiliriz. 1978 doğumlu olan Andrzej Dragan, aslen ödüllü bir kuantum fizikçi. Bunun yanı sıra ödüllü bir müzisyen. El attığı işlerde ziyadesiyle üstün bir başarı grafiği izlemekte. Fotoğraf çekmekten fazla haz etmeyen bu adam fotoğraf adına önemli bir adım atmış bulunuyor ironik olarak. Çektiği portelerdeki yaşanmışlık hissi onu daha da özel kılıyor. Portreleri incelediğiniz zaman fotoğraftaki adam ya da kadının yüzündeki derin çizgilerden hikâyesini az çok çıkartabiliyorsunuz.
Her ne kadar photoshop kullanımından dolayı dijital çekimler fotoğraf olarak sayılmıyorsa da (!); Dragan’ın fotoğrafları sadece “photoshopladık bitti gitti,” diye küçümsenemeyecek kadar başarılı. Fotoğraflarında kendi özel tekniğini geliştirmiş ve bu da çektiği portreleri daha çarpıcı ve etkileyici kılıyor. Birçok markanın reklam fotoğrafları yine bu özel fotoğrafçının deklanşörü ve dijital fırçasından çıkma. Kendisiyle yapılan bir röportajda birçok meslektaşının aksine yanında fotoğraf makinesi bulundurmadığından ve ayda bir fotoğraf çektiğinden bahsetmekte. Çünkü Dragan bir fotoğraf üzerinde yaklaşık bir ay çalıştığını belirtiyor. Seri halinde çekip piyasaya atılmış fotoğraflar değil titizlikle emek verilerek işlenmiş fotoğraflar bunlar.
“Dragan Effect” olarak bilinen teknik ise analog fotoğrafçıların ışıkla boyama olarak nitelendirdiği tekniğin photoshop uyarlaması diyebiliriz. Bu sayede çekilen portrelerdeki yaşanmışlık hissi insanı bir yandan etkilerken bir yandan da ürkütmüyor değil. Kendi adını taşıyan bu efektle, uzun ve detaylı bir çalışma gerektiren bir karanlık oda tekniği olan ışıkla boyamayı dijital ortama taşımış ve bir nevi daha kullanılabilir hale getirmiştir. Dünya çapında kullanılan bu teknik Türkiye’de de az da olsa şu an piyasada orijinal işler yaptığı farz edilen fotoğrafçılar tarafından sıklıkla kullanılıyor. Türkiye’de bu teknik özellikle moda ve reklam çekimlerinde kullanılıyor ve fotoğrafçılara sınırsız bir anlatım imkânı sunuyor. Son zamanlarda film afişlerinde de yer bulan bu tekniğin filmlere izleyici sağlanmasına hiç de azımsanmayacak derecede etki ettiğini söyleyebiliriz.
Andrzej Dragan, birçok fotoğrafçıya anlatımlarını daha etkili kılmaları için yeni bir ufuk açmış ve geliştirdiği tekniğiyle bir nebze de olsa orijinallik katmalarını sağlamıştır diyebiliriz. Dragan çoğu meslektaşından ayrı olarak fotoğrafın ruhu meselesine inanmamakla birlikte sadece kendini mutlu etmek amaçlı fotoğraf çektiğini söyler. Beğenilmesi ya da beğenilmemesi durumuna fazla kafayı takan bir adam değil açıkçası. Dragan bir işin özgün olabilmesi için başkalarının işlerini takip etmek ve onları taklitten yola çıkmak yerine, kendine has olanı yaratmaya çalışmanın daha önemli olduğunu belirtiyor. Fotoğraflarında insanların ilginç bulduğu noktaları öne çıkartan fotoğrafçı, fotoğrafın bir felsefe ya da bir bilgelik değil, sadece göze hoş gözüken bir hobi olduğunu düşünüyor.
Dragan’ın çalışmaları etrafımıza daha dikkatli bakmamız konusunda bizi uyarmakta sanki. İnsanların yüzlerindeki kırışıklıkların, gözlerindeki parlamaların neler anlattığı onun fotoğraflarına baktıktan sonra daha farklı gelebilir.
Yazı kaynağı: kanguncesi.com